Adam Smith, Bilimsel Yöntem, Keynes, Marjinalizm, Neoklasik İktisat.
İktisat ve Ahlak adlandırmasına imkan veren bir sorunun doğuşu iktisadın bağımsız bir bilim statüsünü kazanmasıyla gerçekleşir. 17. Yüzyıldan itibaren Avrupa düşüncesinde ortaya çıkan felsefe ve bilim ayrışmasıyla beraber sanayi kapitalizmi ve liberalizm felsefesi, iktisat ve ahlak ilişkisinin sonraki yönelişinin temelini atmıştır. Doğa bilimlerinin öncülüğüyle gerçekleşen söz konusu ayrışma, ilk sistematik ifadesini Adam Smith’in Milletlerin Zenginliği eseriyle bulan iktisat bilimine doğa bilimlerinin yöntemsel karakterini miras bırakır. 19. Yüzyıl sonlarında Marjinalist dönüşüm, iktisat bilimine pozitif bilim sınırları içerisinde geniş bir ilerleyiş yolu açarken, ahlakın iktisat dışına itilmesine de neden olur. İktisat biliminin gelişimi, büyük ölçüde Neoklasik ekolün bilim, insan ve ahlak anlayışı altında gerçekleşmiştir. Homo economicus ahlakı etrafında gelişen iktisat kuramı, bireyin doğasını dar bir ahlak çerçevesine hapsetmiş; öte yandan, bir norm koyucu olarak ahlakın ekonomi açısından etkinsizliği inancı kuramsallaştırılmış ve dolaylı olarak homo economicus ahlakı idealize edilmiştir. Söz konusu egemen paradigma, özellikle 1980 sonrası Keynesçi iktisat anlayışının izlerinin iyice silindiği dönemde, neredeyse mutlak bir serbestlik fikrine dayalı spekülatif, suistimale açık bir finansal ekonomi yapısının gelişimine zemin hazırlar. Günümüzün finansal piyasa merkezli modern ekonomisi ve egemen iktisat doktrini, birbirlerinin varlığını sağlamlaştırmakta ve insanlığı büyük finansal krizlerle tehdit etmektedir. Bu açıdan çalışmanın ortaya koyduğu sonuç, ahlak olgusunun iktisat bilimi içerisinde etkinlik alanı bulabilmesinin, iktisatta paradigmal bir dönüşümü zorunlu kıldığıdır.