Yüzey Araştırması, Ceyhan, Kozan, Kilikia, Yukarı Ova (Ceyhan Ovası), Hellenistik Dönem, Hellenistik Dönem Seramiği, Kalıp Yapımı Kaseler, Hellenistik Dönem Lüks Sofra Kapları, Megara Kaseleri
M.Ö. 336 yılında Makedonya kralı II. Philip’in (M.Ö. 359-336) ölümünden sonra yerine, oğlu Büyük İskender (III. Alexandros M.Ö. 336-323) geçmiştir. Büyük İskender tarafından kurulan ve onun generalleri tarafından parçalara ayrılan imparatorluk geniş coğrafyalara yayılmıştır. Büyük İskender’in askeri seferleri, siyasi yönden olduğu kadar kültürel yönden de çok önemli sonuçlar doğurmuştur. Çünkü bu seferler sonucunda, Antik Hellen uygarlığı, Uzak Doğu’ya kadar yayılmış ve bu bölgedeki Mısır, Mezopotamya, İran ve Hint uygarlıklarıyla karışarak ve kaynaşarak yeni bir uygarlığı yani Hellenistik Uygarlığı oluşturmuştur. Büyük İskender’in Dünya İmparatorluğu’nun her yerinde olduğu gibi Anadolu’da da Hellenistik Dönem’de, Hellenizasyon süreci öncesinde kendi dillerini konuşan, özgün beğenileri ve çömlekçilik gelenekleri olan toplumlar vardır. Kilikia’nın Diadochlar Dönemi’ndeki kentleşme hareketleri, bir endüstri dalı olan çömlekçilik faaliyetlerini ve seramik üretim teknikleri ve bezeme geleneklerini de etkilemiştir.
Büyük İskender’in M.Ö. Haziran 323’de Babil’deki ölümünden sonra ise imparatorluk temel olarak üç parçaya bölünmüştür: Mısır, Libya ve Levant bölgelerinde Ptolemaioslar, Suriye ve Güney Anadolu’da Seleukoslar ile Makedonya ve Hellas’ta Antigonoslar egemenliklerini devam ettirmişlerdir.
Bölgenin Hellenistik Dönem’deki kentleşmesinin, çömlekçilik gelenekleri ve seramik ekolleri üzerine olan yansımalarına bakıldığında, Kilikia Bölgesi’nin Antik Dünya’nın genelindeki bu gelişmelerden kopuk olmadığı görülebilir. Özellikle de Erken Hellenistik Evre’de (M.Ö. 300-240/30) bölgenin tamamında, Yakındoğu ve Kıbrıs etkili güçlü bir Hellenistik seramik geleneğinin var olduğu görülür. Bölgeler ve seramik ekolleri arasındaki etkileşimlerin ise dönemin egemen gücü olan, Hellenistik Krallıklar tarafından geliştirilen kentleşme faaliyetleri sonucunda gelişen uluslararası ticaretin doğal bir sonucu olduğu görülmüştür.
Çukurova Üniversitesi Arkeoloji Bölümü tarafından gerçekleştirilen Adana ve Kayseri’deki yüzey araştırmalarının beşinci bölümünün ikinci etabı olan Ceyhan Ovası çalışmalarında öncelikli hedef; bölgeyi daha önce incelemiş araştırmacılar tarafından, arkeoloji literatürüne kazandırılmış olan yerleşmelerin günümüz durumlarının incelenmesi, ayrıca prehistorik ve M.Ö. I. Bin yerleşmelerinin tespit edilmesidir.
Ceyhan ve Kozan ilçe sınırları içerisinde, Çanak Çömlekli Neolitik Çağ’dan itibaren gelişen çeşitli köy yerleşimleri tespit edilmiştir. Anadolu’nun kuzey ve batısını, güney ve güneydoğusu ile bağlayan Çukurova ile Amik Ovası arasında, Ortadoğu’ya açılan önemli bir konumda bulunan Ceyhan ve Kozan höyüklerinden yeni veriler elde edilmiştir. Bazı höyükler Mersin-Adana-Ceyhan hattında olup, Antik Çağ’da da kullanılan bir yol ağına işaret etmektedir. Bu yol, Roma İmparatoru Vespasianus’un (M.S. 69-79) Roma’da bulunduğu dokuz yıl boyunca, başta başkent olmak üzere imparatorluğun eyaletlerinde de giriştiği inşaat programı zamanında yapılan, Dağlık Kilikia’nın sahil yolunun devamında bulunmaktadır.
Yukarı Ova (Ceyhan Ovası) yüzey araştırmalarında derlenen Hellenistik Dönem seramiklerinin ele geçtiği merkezlerin, yörenin Tarsos, Anazarbos, Aigaea, Hierapolis/Kastabala, Mopsuestia-Misis gibi büyük kentlerine tarımsal destek veren üretimci köy yerleşimleri olduğu düşünülmektedir.
Yukarı Ova kaseleri hamur, firnis, form ve bezeme açısından çeşitlilik gösteren bir gruptur. Bilimsel bir kazıdan gelmediği için analoji, daha çok kıyaslama yöntemiyle yapılmıştır. Doğal olarak bu değerlendirmede, bazı eserler dışında, kesin bir tarih ve atölye adı vermekten kaçınılmış, sadece olası üretim merkezlerine göndermede bulunulmuştur. Sınıflandırma için, ilk kez F. Courby, daha sonra A. Laumonier tarafından kapsamlı bir şekilde ele alınan ve bu konuda çalışanlar tarafından da kabul edilen, bezemeye dayalı düzen kullanılmıştır. Daha önceki araştırmacıların değindiği gibi kil, firnis, form gibi özellikler sınıflandırma için sınırlı ölçüde etkilidir.